1. ben, insanları ve özellikle hayatıma giren kadınları dinlemeye, ne düşündüklerini, ne istediklerini anlamaya ve onların da isteklerini, düşüncelerini, duygularını dikkate almaya, onlara uyum göstermeye karar verdim bir müddet önce. benim için çok zor ama gayret ediyorum, çaba sarfediyorum, uğraşıyorum. kolay değil, hiç kolay değil. sakin sakin tüm dikkatimi vererek dinliyorum, zaten kalp kırmam dikkat ederim, kırmaktan kastım kalp kırmak değil anlayacağınız,kırmaya çalışmıyorum. yani kendi isteklerimi elde etmek için uğraşmıyorum. hadi onu geçtim, bildiğin benim hayatima, hayat tarzıma müdahelelerine ses etmiyorum. 40 yıldır sol kanatta fırtına gibi esiyorum ben, otomatik pilotta ellerimi bırakarak, gidonu tutmaksızın kırıyorum o açılan kartları, o taktik ve stratejileri. bazı yolları ben açtım ve hala benim ayak izlerimi takip ediyorlar. ama dediğim gibi değişmeye çalışıyorum. onlar neyi, nasıl isterlerse uyum gösteriyorum, en azından uyum göstermeye çalışıyorum.

    neyse dün akşam evine davet etmişti ve bir şey yapmak yok, sadece sarılıp uyumak istiyorum demişti 8-10 kere. gittim, yemek yapmış, böyle mi denir bilmiyorum ama sofraya sunum^::)^ hazırlamış. mumlar, süsler, bir takım garip dekoratif sofra, masa alet, edevatları falan. her neyse, son 15 günde toplam 40 saat uyumuş, uyumamıştım^:sağolsun:)^ ve daha da önemlisi o öyle istedi diye, gece yarısına kadar epey lafladım, sohbet, muhabbet gırla ama saatler 12'yi gösterdiğinde yatağa gidelim dedim ve ben gerçekten sadece sarılıp uyudum.

    cumartesileri çalışıyorum. sağolsun, ondan rica ettiğim gibi sabah yedide beni biraz uğraşarak uyandırdı, biraz daha uğraşarak yataktan kaldırdı. 20 küsür yıldır kahvaltı yapmıyorum ve biliyor. kahvemi hazırladı. şimdi bu dediğini yalanlıyor ama ve booom zaten sarılıp uyudun, bir şey yapmadın dedi yüzünü ekşiterek.

    benim, kasıklarımı geçtim, karnım ağrıyor, sancıyor. öksüremiyorum bile. sanki iki tarafımda da fıtık varmış gibi hem kasıklarım, hem de karnım. bitik durumda bütün bölge. gece boyunca, olmasına rağmen 5-6 kere gidip gidip idrarımı yapamadım. ancak sabah, o da azıcık bir şey yaptım, yapmadım.

    kadın... kadın yorucu bir şey. çok vakit alıyor, çok yoruyor. erkekler birazcık ilgimi çekse ipne olurum şerefsizim. kadınlarla uğraşılmaz.
  2. 40 yaşıma geldim ve bu gün bir daha gördüm ki insanlar birbirlerini kendi zaaflarıyla ya da kendilerinde zaaf olarak gördükleriyle itham ediyor. isn't it ironic?

    İncesini görmemem gerek. Bu da kendime not olsun.
  3. bu friend zone'a nasıl giriliyor? allah'ini seven ogretsin. ya sevgili olacağız ya ittir dit diyorlar bana. bıktım lem, bıktım. 2 selamlastigim kadın çökmeye kalkıyor. sürekli bir ajitasyon, sürekli bir psikolojik harp teknikleri, surekli bir deneme, sürekli taktik stratejik hamleler. istemiyorum lem istemiyorum. arkadaşlık istiyorum ben.
  4. biraz kendime, kendi içime dönmem gerekiyor. mavra yapmaya kaptırdım kendimi şakşakçılarımla. hızlandıkça yavaşlıyor insan. yaşanıyor bir şeyler hatta bir sürü şey ama bir yanı biraz eksik, yarım yamalak kalıyor.
  5. arabasında kafasına tek bir kurşun sıkıp yol kenarına atmışlar bir sınıf arkadaşımı. sessiz, efendi, kendi halinde islamcı çocuklarından biriydi bizim dönemin. facebook ve instagramdan likelaşırdık.

    geçenlerde başka bir sınıf arkadaşım kanserden öldü. pek umurumda olmamıştı ama öldürülen arkadaşıma üzüldüm. karıncayı incitmeyecek bir adamdı rahmetli.
  6. bir dönem oldukça daha yoğun ölçekte olsa da şu sıralar tam anlamıyla dert olarak tanımlayamasam da beni rahatsız eden bir durum var hayatımda.

    doğal olarak her insan gibi özel hayatlarını, iş hayatlarını vs vs ve bunlarla ilgili sıkıntılarını benimle paylaşan ve bunu sadece dinlemem isteğiyle yapmayanlar var çevremde.

    1-2 kişi hariç onlar anlatırken pek can kulağıyla dinlemiyordum bana fikrim sorulduğunda, değerlendirmem istendiğinde, akıl vermem istendiğinde; ''anlattıklarının tamamı senin duygu ve düşüncelerinle kirlenmiş, bir şey söylemem zor'' hatta ''benim anladığım işler değil'' ya da ''bilmem'' diyor, konuşma çok uzarsa da genel geçer bir şeyler söyleyip geçiyordum.

    insanlar önemsemediğimin farkındaydı, ben onların bunun farkında olduğunun farkındaydım.

    bu nedenle sitemkar yoğun, çok yoğun eleştiriler almaya başlayınca nedense bu duygu sömürülerini dikkate almaya iyi kötü dinlemeye başladım. hatta zaman zaman başta akıllarına yatmayan sonunda benim dediğime geldikleri tavsiyeler vermeye bile başladım.

    başladım başlamasına da zaten anlatırken, gururlarını inciten, utandıkları ya da kendileri hakkında olumsuz düşünmeme neden olabilecek bölümleri es geçiyor, anlatıda boşluklar bırakıyor, ölçütleriyle oynuyor ya da çarpıtıyorlardı.

    o kısımları sorular sorarak düzelttiriyor ya da karşımda ki diretecek gibi olursa ben olabilecek ya da olması gerektiği haline kendi kafamda revize ederek değerlendiriyordum. süreç içinde aynı konuyu uzun uzun defalarca dinleye dinleye olay örgüsünün benim düşündüğüm gibi geliştiği ortaya çıkıyordu zaten.

    ama bu kadar sabırlı olup, o halleriyle o anlatılanları dinlemek benim için tam bir zul. çünkü içimden sürekli ''anlat anlat heyecanlı oluyor'' ya da ''hıhı, evet aynen öyle olmuştur'' diye dinliyorum ve çoğu zaman kendimi baskılamakta ve ciddiye almakta zorlanıyorum.

    dün sabah yüz yüze ve akşam üstü telefonda konuştuğum bu profilde ki bir kadın arkadaşıma, ''olanları tam olarak anlatmazsan, bana karşı olan imaj kaygınla boşluklar bırakırsan, değiştirirsen, hem artık ne kadar becerebileceksem sana yardımcı olamam, hem de bu zaman hem senin hem benim için kayıp zaman'' dedim.

    sabah bu dediklerim aklına yattı ve kendince gerekçelerini açıkladı, özür diledi. ama öğleden sonraya kadar kafasında kurup kurup durmuş ve fena gurur yapmış. büyük bir sakinlik ve neşeyle başlayan telefon konuşmamızda, konuyu oraya getirip sesinin yüksekliğini de ayarlayamayıp bir lav silahı gibi yaktı kavurdu. ittir lem deyip geçtim. devam edince telefonu kapattım. akşam sana geleyim yazdı bu sabah, işim var dedim ama eninde sonunda görüşeceğiz.

    verdiğim ve alması gereken mesajı almıştır ve bu konuyu tekrar açmaz umarım.
  7. görüntülü aradı ve hararetle konuşmaya başladı. whatsapp’tan çıktım. normal telefondan aradım.

    aynı hararetle konuşmaya devam etti. dur bir nefes al, boğulacaksın dedim. biran duraksadı devam etti. tekrar aynı şeyi söyledim. daha uzun duraksadı, tekrar devam etti. tekrar aynı şeyi söyledim, hiç duraksamadı ama temposu ve sesinin yüksekliği düştü.

    kafam şişti. bir saattir car car konuşuyor. telefonu hoparlöre aldım. o hala devam ederken burayı ve ilk örneğini okumaya başladım.

    hoparlöre mi aldın dedi, evet dedim. ne yapıyorsun, öbür karılarla mı mesajlaşıyorsun dedi. öbür karılar diye bir şey yok dedim. multitasking yapabiliyorum dediğin bu mu dedi. car car car konuşuyor arada bir bir şey soruyor, cevap vermeye başlıyorum. henüz 4. kelimeye geçemedim. 2., 3. kelimemde beni dinlemeyi bırakıp o da konuşmaya başlıyor.

    arkadaşına beni ne kadar sevdiğini anlatmış. benim ona nasıl davrandığımı anlatmış. o da senin değerini bilmiyor demiş. ayrıl ondan demiş. o arkadaşın, sen ve altı aylık sevgilin yemek yiyordunuz daha dün istinye’de.

    o arkadaşın neden sevgili olduğumuzu düşünüyor? neden iki sevgilin olmasını yadırgamıyor? neden ikimizin fotoğraflarını çekip çekip sevgilini tanıyan o ve diğer arkadaşlarına atıp atıp duruyorsun?

    bunlar cevapsız bıraktığı sorular. bizim fotoğraflarımızı attığında benden enişte diye bahseden mesajlarla cevap veren o 5-6 hemcins kankaların sevgilinle fotoğraflarını atınca ondan ne diye bahsediyorlar?

    5 akşam önce sürekli instagram paylaşımlarını, birlikte veya tek başına fotoğraflarını gösterdiğin o kankalarından biri senin beraber fotoğraflarını gösterdiğin sevgilisi olan adam değil başka bir erkekle 3 metre ötemizde sarmaş dolaştı tüm gece boyunca. başka bir kankanda 5-6 metre arka çarprazımızda. o gece sabaha karşı evime döndüğümüzde kendin gösterdin attığı zoomlanmış storyleri o öndeymiş diyerek. hayır bunlar zoomlanmış çekimler bize çok yakınmış diyerek tek zoomlanmamış en son attığı storysini epey ayak diredin ama sonunda benim ısrarımla açtın. evet bize yakınmış dedin. bir diğer arkadaşın yakın olmasa da birbirlerimizi gördüğümüz başka bir yerde.

    çete misiniz lem siz?

    tanıştığımız andan itibaren sen her davet ettiğinde hatta ısrar ettiğinde benim arkadaşlarınla, ailenin farklı üyeleriyle yaptığınız organizasyonlara gelmememin, onlarla tanışmayı reddetmemin, konun açıldığında ya da konuşulan konuda geçtiğinde ortak arkadaşlarımıza tanışmıyormuşuz gibi yapmamın, arkadaşlarına benden bahsetme, beni bilmesinler dememin, senin kabul etmenin ne anlamı kaldı bu saçmalıklardan sonra. ortak arkadaşlarımıza belli edecek paylaşımlar yaptığında anlayacaklar diye uyardığımda, anlarsa anlasınlar, onlar kim diye neden bağırıyorsun?

    benimle olduğun akşamlar bir gece veya 2-3 gece önceden arkadaşlarınla beraber olduğun storyler atıp bana bak bu akşam bunu attım diye gösterip duruyordun. şimdi bu saçmalıklar neden?

    ikimiz açık açık sadece facebook arkadaşıyız diye konuştuk. kabul ettin, bir süre sonra kendi kendine hayır sevgiliyizi deklare ettin. hatırlattım kabul ettin, tekrar deklare ettin. bu belki yüz kere tekrarlandı görüştüğümüz son 1,5 yıl içinde. arkadaşlarına neden başka şeyler anlatıyorsun?

    bunları bölük pörçük aralara sıkıştırdım. kıymet bilmiyorsun, seninle görüşmeyeceğim artık dedi. peki dedim. dayanamayıp arayacağımı biliyorsun. ama aramayacağım, sen özleyince ara gelirim dedi.

    nasıl bir manyaksın sen? görüşecek misin, görüşmeyecek misin?

    çete misiniz lem siz?

    beddualar kısmına geçtik. kendin okutuyorsun sevgilinle mesajlaşmalarını. adam he dese evlenip yurt dışına yerleşeceksiniz. 4-5 aydır açık açık bunun için bastırıyorsun adama. bana niye beddua ediyorsun?

    birazdan istiklal marşı ve sonrası kapanış. sonra engeller. 3-5 gün sonra kaldırır ve bir yerlere davet eder.

    marş okunamıyordu, marş okunmadı gitti. sinsi bir kadının hayatıma girip aazıma zıçması temennileriyle devam ediyoruz.

    dışarıda görüşmeyecekmiş, sadece evime gelecekmiş. baştan beri bunu istiyorum ben. dışarıda da görüşelim diye başımın etini yiyen, organizasyonlar yapan, ailenle bile yaptığınız planlara davet eden sensin. kabul etmeyince car car kafamı şişiren sensin.
  8. bir arkadaşımın ayağına şarjörü boşaltmışlar. benim solculuk oynadığım yıllarda tanıştığımız, kendini faşist olarak tanıtan, milliyetçiliğinin altını daha kalın çizen ama bence islamcı yönü daha ağır basan bir adam. elbette üzüldüm, elbette endişelendim ama pek de yadırgamadım. silahla yaşayan silahla ölür. 25 yıldır ruhsatlı ruhsatsız makineyle dolaşır.

    bir de yüzüne de sürekli söylediğim şey; ortalıkta, aksiyonun içinde olmayı, kendisi hakkında konuşulmasını sever. onu ilgilendirmeyen meselelere de zıplar.

    ortak arkadaşlardan duyduktan ve hayati tehlikesi olmadığını teyit ettikten sonra telefon ettim. “kurşun döktürmüşsün diye duydum koç, nazar varmıştır üzerinde, çıkmıştır.” dedim.

    iki gülüştük, kısaca olaydan konuştuk. o meseleyi geçtik. laf lafı açtı. çocuklarından bahsetti. “sen neden evlenmedin?” diye sordu.

    “kısmet” dedim. “annen baban baskı yapmadı mı?” vs vs ısrarcı oldu, konuyu kapatamadım.

    dedim “koç, ben senin gibi zengin değilim, senin gibi yakışıklı değilim, senin gibi zeki değilim, senin gibi kültürlü değilim, senin gibi ağzım laf yapmaz. hangi kadın beni ne yapsın?” .

    hoşuna gitti çakalın. hiç sen daha yakışıklısın, sen daha kültürlüsün, sen daha zekisin, senin ağzın daha çok laf yapar vs vs demedi. sesi bir keyifli, mutmain hale geldi.

    kendinden emin ve mutlu mesut sadece “2 metre boyunda adamsın. boyun posun yeter da” dedi.

    ben kahkahayı patlattım. ancak o zaman anladı. bir bozuldu. “sen duygusalsın” dedi geçti.

    “lem sadakalarını versem senden iyi, bakıyorum pek bir hoşuna gitti.” dedim.

    “daaa bırak onları, şu zaman geliyorum oraya. görüşelim.” dedi.
  9. birisi en yoğun duygular taşıdığım, aşık olduğum kadının konusunu açtı. biliyorum böyle birisi olmuş dedi. ortam samimiydi basiretim bağlandı, yalanlamadım doğruladım.

    ama öldü diyemedim. ve yine ama o içine doğmuş gibi öldü mü dedi. çabuk toparladım. bilmiyorum dedim. hakkında konuşmak, o anda duygusallaşmak, güçsüzleşmek istemedim. ısrarla kim olduğunu sorgulayınca başımdan savmak için başkasından bahsettim, başkasının adını verdim. senin kalbinde ve aklında öldüğü belli ben onu kastetmiştim zaten dedi.

    saklamamıştı. yakında öleceğini biliyordum. gıyabında tanıyan arkadaşlarım sakın üzme, vadesi kısa, kalan ömrünü mutlu mesut geçirsin diye uyarırlardı.

    ben zaten özel bir dikkatle hareket ediyordum ama sonuçta kadın. paranoyalara kapılıp dururdu. gülerek sorgular, anlatırdı onları.

    dayanamayıp tersleyip, fırça atınca, fırça at bana ben böyle sapıtınca. elimde değil, ben bu tip şeyler kuruyorum derdi.

    bu gün 5. ölüm yıldönümü. haline, durumuna ağladığım kadınlar oldu ama onun için ağladığım tek kadındı.inanmıyordu ama 3 kuluvallah bir elham okudum.

    homofobik olmadığımı biliyorum. gay, trans, dönme, biseksüel, lezbiyen arkadaşlarım oldu. diğer arkadaşlarımdan farklı bir gözle hiç bakmadım. ama biseksüel kadınlar hariç yürüdükleri, ilgi gösterdikleri zaman eskisi kadar olmasa da hafif bir gerilme hatta tiksinme oluyor.

    lezbiyenlere ben kendim diyorum. mekanik ihtiyaçlarınız için beni de alın aranıza diye.

    sohbetin başında ki o dominant tavırlarını, hızlı konuşma temposunu bırakıp kuzu gibi olan bu konuşmayı yaptığımız trans kadının bakışları, vücut dili değişmeye, uzun uzun ekonomik gücünü, başarılarını, ilişki yaşadığı erkeklere bağlılığını, sadakatini yalnız olduğunu ekleyerek anlatmaya başlayınca yine rahatsız oldum.
  10. genel olarak insanlar boş yapıyor ama bu bir başka boş yapıyor.

    gülüp eğleniyorum bu haliyle ama ona bu içerik için ayırabileceğimden fazla vaktimi alıyor ve her zaman kafam kaldırmıyor.

    o konuşurken aniden lafının arasına girip ''sen sus gözlerin konuşsun'' dedim. önce ne söylediğimi anlamaz ve birkaç kere tekrar ettirir, sonra neden söylediğimi anlamaz, anlamını sorgular uzun uzun diyordum ama bu ağır yergi ifadesinden ne anladıysa artık çok hoşuna gitti.

    ''bu akşam şurada, yarın akşam orada olacağım. gelsene'' dedi. bu olaydan sonra iki elim kanda olsa giderdim ama başkalarıyla yaptığım planları iptal etmeyi, verdiğim sözleri tutmamayı sevmem. hangi devirde yaşıyoruz, bu artık rutin olmuş ve kimsenin bozulmadığı, yadırgamadığı bir şey ama ben değişemiyorum.

    bu da kendime not olsun. bu bir milad olsun. empati yapmak gereksiz bu devirde. bu tip sözleri geçerli bile değil karşı çıkılamaz kişisel bir mazeret söyleyip iptal etmek normal. uygulamaya koyayım bu fikrimi.

    daha önce de söylediğim gibi hangi mağarada büyüdüğü belli olmadığı için yılların bir de kendini karşındakinin yerine koyunu empati adıyla son 3-5 yılda keşfedip durmadan empatiden bahsederek kendileri hiç empati yapmazken kendileriyle sürekli empati yapılması beklentisi içinde olanlarla aynı yola gireyim artık.

    değişim içinde yaşanılan çağa, topluma adaptasyon kaçınılmazdır, gereklidir. mücadele etmek anlamsız.